3 Haziran 2007 Pazar

Siyaset, Bilim ve Tarih Bilinci (Doğan ÖZLEM )

En yaygın tanımlarından birine göre felsefe; varlık, doğa, insan, toplum, ahlak, vd. üzerine genel ve soyut kavramlarla sürdürülen teorik bir sorgulama ve evrensel bir açıklama çabasıdır. Bu tanımın özellikle Platon ve Aristotales’le birlikte batı felsefe tarihinde en yaygın felsefe haline gelmiş olduğu ve batı felsefesine ortaya konulmuş büyük felsefe sistemlerinin bu tanıma uygun ve “evrenselci” denilebilecek bir felsefe tipini ürünü olduklarıda açıktır. Ne var ki, daha foretes öncesi dönemden beri, etkileri cılız kalmakla birlikte, felsefeyi böyle anlamayan şüpheci (septik), sofist. adcı (nominalist) filojoflar, evrenselciliği ve hatta mantıksal / rasyonel bir işlem olarak teorizasyonu reddeden tekbenci (solipsist) , romantik, irrasyonalist, vitalist / atılımcı (Bergson) , yorumlamacı (hermeneutik) felsefe anlayışları da hep olmuştur. özellikle 19.yüzyılın başlarından bu yana, evrenselci felsefe tipine yoğun bir tepkinin ürünü olarak ‘tekilci / tarihselci / yorumlamacı‘ denebilecek bir felsefe tipinin, evrenselciliği ve teorizasyonu reddeden felsefelerin bazı yönlerini bir araya getiren bir tip olarak geliştiği görülür. Kedi içindeki çeşitlenmeleriyle böyle bir evrenselciliğe karşı bilgide ve eylemde tepkilerin doğmaması imkansızdı. Bu tepkiler evrenselciliğin damgasını bastığı aynı 300 yıl içerisinde giderek artmış ve değişik öğretiler içerisinde ifadesini bulmuştur. Bu tepkilerin ortak yönleri, evrenselciliğe karşı tekilci ve tarihselci kalkış noktalarından hareket etmeleri olmuştur. Evrenselciliğin son 300 yıldaki ezici yaygınlığı dolayısıyla su yüzüne fazla çıkmamış olsa da, bu dönem iki felsefe, iki bilim, iki siyaset anlayışının çatıştıkları bir dönem olmuştur. Konuşmamı 6 alt başlık altında yapmayı planladım:
1. Sivil itaatsizliğin Özellikleri ve Tanımı,
2. Hukuk Devleti Konsepti İçinde Sivil İtaatsizlik,
3. Doğal Hukuk Geleneği İçinde Hukuk Devleti,
4. Liberalizm ve Liberal Demokrat Hukuk Devleti
5. Bir Felsefe Problemi Olarak Hukuk-Etik-Siyaset İlişkisi,
6. Sonuç
1. SİVİL İTAATSİZLİĞİN ÖNEMİ VE TANIMI :
İlk altı başlık altında ‘sivil itaatsizlik‘ kavramının ne ifade ettiğini belirlemek istiyorum. Dün bu kavramın içeriği üzerine pek çok şey söylendi. Bu etapta dün söylenenlerin bir bakıma özeti sayılabilecek bir derleme ve buna dayalı bir tanım yapmaya çalışacağım. İkinci alt başlık altında, sivil itaatsizlik fenomeninin ‘hukuk devleti‘ ile bağıntısını kurmayı deneyeceğim. Üçüncü olarak hukuk devletini ‘doğal hukuk‘ kavramı kapsamında ele alacağım. Bunu takiben doğal hukuku liberal aydınlanma felsefesiyle koşutluk içinde bir yere oturtmaya gayret edeceğim. Beşinci sırayı hukuk- etik siyaset ilişkisinin bir felsefe problemi olarak ne ifade ettiğine ayırıyorum.
2. HUKUK DEVLETİ KONSEPTİ İÇİNDE SİVİL İTAATSİZLİK :
Daha tanımında ve özelliklerinin irdelenmesinde ve eleştirisinde, sivil itaatsizliğin “hukuk devleti” ile ilişkisi açıkça ortaya çıktı. Sivil itaatsizliği bir üst basamakta irdelemek için, onun “hukuk devleti” kavramı ile bağlantısının irdelenmesi gerekiyor.
“Hukuk Devleti” için pek çok tanım yapılmış, onun bir çok niteliği, öğesi sıralanmıştır. Ancak özellikle günümüzde “hukuk devleti” denince ilk akla gelen özellikler şöyle sıralanabilir :
a) Seçme ve seçilme özgürlüğü,
b) İfade ve örgütleme özgürlüğü
c) Yasalar önünde eşitlik
d) Mahkemelerin bağımsızlığı
e) Yasama, yürütme ve yargılama erklerinin ayrıldığı (kuvvetler ayrılığı)
f) Kişinin bedensel ve psikolojik bütünlüğünün dokunulmazlığı(işkence ve eziyet yasağı), gelir farklılıklarına rağmen, insanların kendilerini geliştirme koşullarının varlığı) farklılıklarının kabul edilmesi (azınlık hakları, çoğulculuk),
g) Çoğunluk kuralı
3. DOĞAL HUKUK GELENEĞİ :
Her hukuk devleti, tarih boyunca, mevcut yasal düzeni yani pozitif hukuku gerekçelendirmek, onu bir üst otorite veya dogmaya ya da bir felsefi ilkeler demetine dayandırmak istemiştir. Batı düşüncesinde “doğal hukuk” kavramının ortaya çıkması da böyle bir ihtiyacın ürünüdür. Böyle görüldüğünde, doğal hukuk, pozitif hukuk düzenine (legalite) meşruluğunu (legitimite) veren, vermesi gereken, vermesi istenen ilkeler topluluğu olarak tanımlanabilir.
4. LİBERALİZM VE LİBERAL DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ :
Demokratik hukuk devletinin hukuk devletinin türlerinden biri olabilir; demokratik olmayan bir hukuk devletinin de konsept ve fenomen olarak varlığına işaret etmek isterim. Bunun gibi, demokratik hukuk devletini de, kendi içinde çeşitlendirmek gerekir. Bu çeşitler içerisinde özellikle 19. yüzyılın ortalarından itibaren birbirleriyle çekişme ve rekabete girmiş olan iki konseptten, “liberal hukuk devleti” konseptlerinden söz etmek gerekir. Bilindiği üzere, liberal hukuk devleti ile sosyal hukuk devleti konseptlerini birbirinden ayıran en temel yön, her ikisinin de özgürlük ve eşitlik ilkelerinden hareket etmelerine karşılık, birincisinin önceliği özgürlüğe, ikincisinin ise eşitliğe verilmiş olmalarıdır. bizim Batı’ da yaygın ve egemen olarak tanıdığımız demokratik hukuk devleti konseptinin ve fenomeninin “liberal demokratik hukuk devleti” olduğu açıktır.
5. BİR FELSEFE PROBLEMİ OLARAK HUKUK-ETİK SİYASET İLİŞKİSİ VE SİVİL İTAATSİZLİK :
Hukukçular ve hele hukuk felsefecileri, hukuku, mümkün olan en yüksek soyutluk derecesinde ve en kapsayıcı kavramlar ve ilkeler üreterek temellendirmek isterler.Çünkü bilindiği üzere, bir hukukun en yüksek normatif geçerliliğe sahip olabilmesi, ancak böyle bir soyutluk ve genellikle sağlanabilir.normatif geçerlilik, bilindiği gibi etiğin de temel amacıdır. Ve örneğin Kant’ ın belirttiği gibi, hukuk, en nihayet etik postülalara dayanır. Yine Kant’ a göre, hukuku etiğin de üstünde bir genellik ve kapsayıcılıkla temellendirme çalışmalarının hepsi, açık ya da örtük bir halde yinede etik postülalardan yola çıkar.
6. SİVİL İTAATSİZLİĞİN ÖNEMİ VE DEĞERİ :
Buraya kadar, suya atılan taşın meydana getirdiği halkalar örneği, konuları en içteki halkadan en dıştakine doğru giderek irdelemeye ve değerlendirmeye çalıştım.”Sivil itaatsizlik”i çevreleyen halka “ liberal demokratik hukuk devleti” ydi. Onu çevreleyen halka “ demokratik hukuk devleti” oldu. sonraki halkayı “hukuk devleti” oluşturdu. Hukuk devletini ”doğal hukuk” halkası izledi. Modern dönemde doğal hukukta meşrutiyetin kaynağının ortak insan aklında bulunduğunu belirtmeye çalıştım ve doğal hukuk anlayışının liberalizmle ilişkisi üzerinde durarak bir üst halkaya geçtim. son olarak bir tarihsel ve toplumsal fenomen olarak hukuka bir felsefe sorunu olarak, en üst halkada bakmayı denedim.

Hiç yorum yok: