3 Haziran 2007 Pazar

SEVR ENTRİKALARI (Paul C. HELMREICH)

KİTABIN ÖZETİ :
1919 yılı ve 1920’nin ilk aylarında 1nci Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin temsilcileri Paris , Londra ve San Remo’da bir araya gelirler. Amaçları ; yenilgiye uğratılan devletlere uygulanacak barış koşullarını belirlemektir. Bu toplantıların sonucunda, doğu sorununa çözüm getirmek maksadıyla Osmanlı İmparatorluğu ile Sevr anlaşmasının imzalanmasına karar verilir.
Savaş zamanı, müttefik kuvvetler kendi aralarında bazı anlaşmalar yaparlar. Bu anlaşmaların konusu Osmanlı İmparatorluğu ve Doğu sorunudur.
30 Ekim 1918 tarihinde Mondoros Mütarekesi imzalanır. Mütarekenin en önemli maddesi , müttefiklerin güvenliğini tehdit eden herhangi bir durumun oluşması halinde müttefiklere işgal hakkını vermesidir. Mütarekede hiçbir koşul öne sürülmediğinden Türkiye bu anlamda kayıtsız şartsız teslim olmuş görünmektedir.
Barış konferansının başladığı günlerde her devletin kendine ait planları vardır. Büyük Britanya’nın hedefi, Alman Ordusunu yok etmek ve yenik ulusların elinde bulunan sömürgeleri ortadan kaldırmak, Hindistan güzergahını emniyet ve denetim altında tutmaktır. Rakibi ise Fransa’dır.
Fransa “Şark’ın büyük Hıristiyan gücü” olduğunu iddia etmekte ve Suriye , Kilikya , Lübnan , Filistin’i istemektedir.
İtalya, Londra Antlaşmasıyla Saint Jean de Maurienne anlaşmasında verilen vaadlerin gerçekleşmesini istemektedir. Fransa ve İngiltere’nin oyunları ile ikinci plana itilmiştir.
Birleşik Devletler , Boğazlarda milletler cemiyetinin nezaretinde bir uluslararası platform kurulmasını savunmaktadır.
Paris Barış Konferansının açılışında büyük güçler temel sorunlarda fikir birliği içindedir. Türklerin İstanbul’dan çıkarılmasında , Boğazlarda uluslararası bir denetim oluşturulmasında, Osmanlı İmparatorluğunun Arap topraklarından sürülmesinde ve özgürlüğüne yeni kavuşan milletlerin tanınmasında fikir birliği vardır.
Müttefikler yenilmiş. Türkiye büyük toprak kaybetmiş ve İslam dünyası ile ilişkileri kopartılmış ve yalnız bir devlet haline düşürülmüştür.
Yunanlılar Kuzey Epir’i , kıyı adalarını , Bursa’nın bir kısmını , Kıbrıs ve İzmir’i istemektedir. Rodos ve on iki adalar Londra Anlaşmasıyla İtalya’ya bırakılmıştır. Bu nedenden dolayı Yunan-İtalyan gerginliği yaşanır.
Ermenilerin talebi ise Akdeniz , Karadeniz ve Hazar denizi arasında uzanan dev bir Ermeni Devleti kurmaktır.
İngilizler, Filistin’i Suriye’den ayrı kendi egemenliği altında olmasını istemektedir. Siyonistler, Filistin’in Yahudilerin vatanı olduğunu ve Yahudilere bırakılmasını talep etmektedir.
Wilson , kamuoyunun görüşünü açıklığa kavuşturmak ve manda rejiminin ne ile karşılaşacağını görmek için Suriye , Filistin , Mezopotamya ve Ermenistan’a müttefik heyet gönderilmesine karar verir. Fransa ve İngilizler bu karardan hoşnut değildirler. İngiltere , Suriye’nin güney hududu boyunca uzanan toprak parçasını terk etmeye niyetli değildir. Fransızlar Sykes-Picot anlaşması gereğince Fransa’ya tahsis edilmiş topraklarda kendi egemenliği altında bir devlet istemekteydi. İngiltere ve Fransa Wilson prensiplerine karşı Yunan taleplerinin çoğuna destek vermektedir. Bu durum İtalyanları rahatsız etmektedir. Ege adaları , Yunanistan ile İtalya arasında paylaşılamamıştır.
İtalyanlar 1919 Mart ayında asayişi sağlamak amacıyla Antalya’ya asker çıkarmaya başlar. 15 Mayıs’ta da Yunanlılar İzmir’e çıkarma yapar. Tüm bu olaylar karşısında Türkler , teslim ettikleri silah ve cephanelere el koyarak işgallere karşı tepki göstermeye başlarlar.
Yunanlılar işgalin ; Antalya’da İtalyanları , Kilikya’da Fransızları , Ermenistan’da Birleşik Devletleri ve İstanbul’da uluslararası bir gücü bulundurmaya yönelik genel bir planın parçası olduğunu söylüyorlardı. Aynı zamanda büyük güçler tam bir çıkmaza girer. Anadolu ve İstanbul’un nasıl paylaşılacağına bir türlü karar verememektedirler. Wilson, Anadolu’nun parçalanması , Türklerin İstanbul’dan uzaklaştırılması fikri arasında gidip geliyor ve ne yapılacağına karar veremiyordu.
Barış konferansı , Yakın Doğu meseleleriyle ilgili olarak üç sorun üzerine yoğunlaşır. Bunlar; Ermenistan ve Suriye’deki işgal kuvvetlerinin yeniden tahsisi , Küçük Asya’daki İtalya ve Yunanistan’a ait koşullu işgal alanlarının sınırlarını sabitleştirilmesi ve Trakya’daki Bulgar hududunun belirlenmesidir.
Yakın Doğu üzerine çevrilen entrikalar İngiltere ve Fransa’nın arasını açar. İngiltere dostluğunu göstermek için Suriye ve Kilikya’daki tüm askeri birliklerini çeker ve siyasi hakimiyetin Fransızlara geçmesine göz yumar. Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap Yarım Adası’ndaki toprak meselesi; İngilizlerin Suriye’yi Araplara terk etmesiyle çözüme kavuşmuş olur.
İtalya ve Yunan birlikleri arasında uzun zamandır beklenen çatışma, 10 Temmuz günü patlak verir. Bu anlaşmazlık, Aydın-İzmir demiryolunun denetimi Yunanistan’a , Menderes Nehri’nin İtalyanlara verilmesi suretiyle çözüme kavuşturulur.
Ortadoğu’daki karmaşayı gören Amerika, bir süre sonra sahneden geri çekilir. Çıkarları konusunda uzlaşması gereken iki taraf kalır. İngiltere ve Fransa.
İstanbul hükümeti ise ; kurtuluşu Amerika yada İngiliz mandasında görmekte idi. Bu durum İngiltere ile Fransa arasında gerginlik yaratır. İngilizler ve Fransızlar kendi aralarında özel görüşmeler yaparak uzlaşmaya çalışırlar.
Avrupalı güçler , İstanbul ve Boğazlar sorununa çözüm aramaktadır. İngiliz yetkililer , Türklerin İstanbul’dan çıkarılmasını savunur. İstanbul’un Türkler tarafından alınması Ortaçağın sonunu belirlemiş olduğundan ; İstanbul’u boşaltmaları da yeni bir çağın başlangıcını gösterecektir. Sonunda İstanbul ve Boğazlar Türklerden alınır ve uluslararası bir platform tarafından yönetilen bir bölge olur.
1919 Mayıs’ında ortaya Milliyetçi bir hareket çıkar. Bu hareketin lideri Mustafa Kemal Paşa’dır .Mustafa Kemal Paşa direnişi kuvvetlendirmek için her beldenin önde gelenleriyle bağlantılar kurar. Sivas Kongresi toplanır ve burada izlenecek dış politika belirlenir. Türk devletinin sınırları Misak-ı Milli’de çizildiği gibi olacaktır. Yunanlıların İzmir işgaline şiddetle direnilecektir. Kapitülasyonlar olarak bilinen ekonomik haklar ve yabancı tercihli hukuk sistemi tamamıyla reddedilir.
Avrupalı güçler Kuvay-i Milliye hareketini endişe ile izlemeye başlarlar.1919 sonbaharında gücün hareketi karşısında şaşkınlığa düşerler. İngiliz Savaş Bakanlığı Milliyetçi hareketin iyice kuvvetleneceği korkusuyla İngiliz birliklerinin geri çekilmesini önerir.
Londra konferansı, 12 Şubat 1920 tarihinde toplanır. Fransızlar, Türklerin İstanbul’da kalmasını savunur. Fransız lider, Türkleri dışarı atmanın maliyetini Fransa’nın kaldıramayacağını belirtir. Lyod George ısrarla Türklerin atılmasını savunur ,ama bu tezinde yalnız kalır. Boğazlar için komisyon oluşturulacaktır. Türk devletinin mali denetimi , üç gücün katılımıyla oluşturulan bir heyet tarafından yapılacaktır. Kapitülasyonlar çok geniş kapsamlı olmasından dolayı Londra Konferansı’nda bir çözüme kavuşturulamaz.
Azınlıkların dinsel , siyasi ve ekonomik özgürlükleri tamamen garanti altına alınacaktır. Savaş zamanında istimlak edilen mülkiyetlerin telafisi istenir. Mahkemelerde kendi dillerini kullanabileceklerdir , etnik yada dinsel eğitim sistemlerine izin verilecektir.
İstanbul, 16 Mart günü İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir güç ile işgal edilir. Bu güç padişah otoritesini güçlendirmeye geldiğini beyan etmektedir.
Londra Konferansı’ndan sonra San Remo Konferansı toplanır. Bu konferansta İzmir’in Yunanistan’a katılması için halk oylamasının yapılmasını ve süresinin iki yıldan beş yıla çıkarılması kararı verilir. İtalya’ya, Anadolu’da ekonomik öncelik alanının yanı sıra Ereğli civarındaki kömür yataklarının işletilmesi hakkı tanınır.
Ermenistan’a Erzurum, Erzincan ve Trabzon bırakılır. Batum Gürcülere bırakılır Filistin, İngiliz hakimiyeti altına girecektir. Fransa’ya , Fransız mandası altındaki topraklardan geçen boru hatlarından taşınan petrolün % 25’ne el koyma hakkı tanınır.
Mustafa Kemal, bu olaylar sonucunda İstanbul hükümeti ile ilişkilerini kesmiş ve tamamen Anadolu’ya yönelmiştir. Büyük Millet Meclisini 22 Nisan günü toplar. Ve meclis ertesi gün başkanlığına Mustafa Kemal’i seçerek bir yürütme ve meclis heyeti oluşturur.30 Nisan günü yeni bir hükümetin kurulduğu ve halkın idaresini temsil ettiğini Batı devletlerine resmen bildirir.
Ankara’da kurulan hükümet herkesi direnmeye çağırır. Çağrıyı izleyen birkaç hafta içinde on binlerce Türk İstanbul’u terk edip Anadolu’ya gider ve Milli Mücadeleye katılanların sayısı gün geçtikçe artar.
10 Ağustos 1920 tarihinde Sevres’teki ünlü porselen fabrikasının sergi salonlarından birinde Sevr anlaşması imzalanır.
Sevr Antlaşması, bizi iki sonuca götürür. Doğu sorununu, savaş öncesindeki konumunu muhafaza ederek çözmek. Bu zaman kaybına neden olur ve Yakın Doğu’da yepyeni olaylar meydana getirir. Bu yüzden istikrarlı bir barış hemen hemen hiç mümkün olmaz. Sevr gibi emperyalist bir antlaşmanın tek şansı , tepeden tırnağa yenilmiş ve güçsüz kalmış bir Türkiye’ye uygulanması olabilirdi. Avrupalı güçler arasındaki rekabet ve Anadolu’daki muazzam direniş bunu olanaksız kılmıştır.
Sevr Antlaşması, 20 nci Yüzyılda Ortadoğu sorununa Avrupa’nın getirdiği bir çözümdür. Bu antlaşmanın çözüm olmadığı kısa zamanda anlaşılır. Milliyetçi direniş olarak adlandırılan işgallere karşı koyuş , Mustafa Kemal’in önderliğinde başarıya ulaşır. Sevr beklenenin aksine Türk Milletinde milli bilincin uyanmasını sağlamış, ayakları yere sapasağlam basan , güçlü ve bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortaya çıkarmıştır.

Hiç yorum yok: